Kıbrıs Rum tarafı toprağın yüzde 75’ini istiyor

Kıbrıs Rum tarafının, “Toprak” konusunda, “göçmenlerin” yüzde 60’ının evine dönmesine imkan sağlayacak ve sahip olduğu toprak oranını yüzde 75’e çıkarak öneride bulunduğu bildirildi Fileleftheros “Toprak İçin Çetin Poker”  başlıklı manşet haberinde, liderlerin Ekim ayında daha yoğun görüşmesi beklenen “Toprak” başlığında Kıbrıs Türk tarafının, toprakla ilgili sunduğu kriterlerin, kısıtlı toprak düzenlemesi formülüne gönderme yaparken; Rum tarafının 100 bin Rum’un, Kıbrıs Rum oluşturucu devletçiği altında geri dönmesine olanak tanıyacak çok daha detaylı bir model önerdiğini yazdı. Habere göre, Kıbrıs Rum tarafı, toprak konusunda, göçmenlerin yüzde 60’ına tekabül eden 100 bin kişinin evine dönmesine imkan sağlayacak ve sahip olduğu toprağı yüzde 75 oranına çıkaracak bir öneride bulundu. Öneride hangi bölgelerin iade edileceğinin de belirlendiği kaydedilen haberde, iade edilmesi istenen bölgeler arasında “duygusal, tarihi ve dini açıdan yüksek öneme sahip” bölgelerin de yer aldığı belirtildi. Gazete, Türk tarafının ise bütün görüşmelerde, Annan Planı haritasını tartışma konusu yapmaya çalıştığını iddia etti. Tarafların önerileri Habere göre, Kıbrıs Türk tarafı, toprak konusunda şu kriterleri ortaya koydu: “Toprak düzenlemelerinde ilave bölgeler, özel bölgeler, kantonlar, cepler veya ardışık olmayan bölgeler yer almamalıdır. Önemli yatırımlar ve altyapılar müzakere konusu değildir. Kıyı şeridinde önemli değişiklik olmamalıdır. Düz bir hat oluşturulmalı ve kısıtlı bir nüfus hareketi (yer değiştirme) olmalıdır. Toprak düzenlemelerinin bazı aşamalarının kuralları AB’nin daimi sapmalarla ilgili yeni protokolünün yürürlüğe girmesiyle senkronize olmalıdır.” Gazete, Rum tarafının tezleri ise “Göçmenlerin yüzde 60’ının yani 100 bin kişinin Kıbrıs Rum oluşturucu devletçiği altına geri dönmesine imkan tanıyacak yüzde 75 oranında toprak; kıyı şeridinin yüzde 60’ının Kıbrıs Rum oluşturucu devletçiği denetiminde olması; Omorfo’nun (Güzelyurt) iadesi”nden oluşuyor.  “Toprak, Kıbrıs’ta çözülecek" Haftalık Kathimerini, “Toprak Kıbrıs’ta Çözülecek” başlıklı haberinde, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, bölgede yapılan yatırımlara işaret ederek Güzelyurt konusundaki "retçi" tutumunun, bir müzakere kozu olup olmadığının merak edildiği belirtildi. Haberde, Güzelyurt ile ilgilil duruşun “müzakere kozu" olmaması halinde kriz çıkabileceğine işaret edilerek, bu konunun uluslararası konferansta değil, Kıbrıs içinde görüşülecek bir konu olduğu ifade edildi. Toprak konusunda bugün yaşanmakta olan tıkanıklığın "aşılamaz" göründüğüne işaret eden gazete, Toprak'ı Mülkiyet ile doğrudan bağlantılı gören Rum tarafının, “Yunanistan, İngiltere ve Türkiye’nin mülkiyetle hiçbir alakası yok” diyerek, meselenin Kıbrıs dışında müzakere edilmesi argümanını reddettiğine dikkat çekti. “Dönüşümlü başkanlık, mülkiyet, toprak ve güvenlikte sonuca varmak zor ama imkansız değil” Öte yandan, Politis “Al-Ver’de Ne Oynar… Kıbrıs Sorununda Çözümü Veya Çıkmazı Belirleyecek Noktalar” başlıklı manşet haberinde, “dönüşümlü başkanlık, mülkiyet, toprak ve güvenlikte sonuca varmanın zor ama imkansız olmadığına” vurgu yaptı. Kıbrıs sorununun çözümü için geriye kalan konuların kapatılmasının “zor ama imkansız olmadığını”,  bu konulardaki engellerin aşılması için siyasi karara ve yolun sonunda, Türkiye’nin katkısına gereksinim olduğunu yazan gazete, sözünü ettiği konuları “dönüşümlü başkanlık, kabulü halinde eş başkanların görev süresi ve kamu hizmetindeki oranlar, mülkiyetteki bazı sınırlı ancak hayati meseleler, toprak düzenlemeleri haritası ve güvenlik” şekinde sıraladı “Sıra ‘al-ver’de” Gazete, geriye kalan konuların çoğunda sadece siyasi karar gerektiğini, bunun için de uzun değil, yoğun ve etkin müzakereye ihtiyaç duyulduğuna işaret etti. “Ekonomi”, “AB”, “Yönetim ve Güç Paylaşımı” ve kısmen “Mülkiyet” başlıklarında bugüne kadar uygulanan müzakere yönteminin, önemli ilerleme sağlanması ve anlaşmazlıkların daraltılmasına karşın, “miadını doldurmuş” göründüğünü yazan gazete, şuna dikkat çekti: “Eyaletlerin, egemenliği zedelemeden nasıl uluslararası anlaşma yapabilecekleri, merkezi hükümetin eyaletlerin yetkileriyle ilgili konularda Avrupa organlarında nasıl temsil edileceği gibi büyük ve zor konularda küçük yakınlaşmalar sağlandı. Bu da bugüne kadarki usulün verimli olduğu ve New York sonrasında taraflar arasında, ister Kıbrıs’ta ister başka bir yerde, 'Al-Ver' başlayabileceği anlamına geliyor.” Simerini, Cumhurbaşkanı Akıncı ve Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Anastasiadis’in 14 Eylül’deki görüşmelerinin ardından açıklanan basın bülteninde, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’dan sürece daha çok müdahil olma çağrısı yapılmasının, Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’in talebiyle ve “şimdiden bir mini kriz başlamasın diye” eklendiğini yazdı.. “Yeni yoğunlaştırılmış müzakere turunun sonunda Ban Kıbrıs’a gelecek” Habere göre, “gerçek etkileyici gelişmeler çıkmasını beklemeyen” bazı çevreler, New York’taki üçlü görüşmede Genel Sekreter’in “oldukça yol alındığı, ilerleme olduğu ve çok yakında bir anlaşmaya varılabileceğini” belirterek, liderlerden yoğunlaşmış müzakerelere devam etmeleriniisteyeceğine kesin gözüyle bakıyor. Aynı çevreler, Ban’ın, “bu görüşü desteklemek için önümüzdeki 5-6 yoğunlaştırılmış müzakere turunun sonunda şahsen Kıbrıs’a gelerek, iki liderle nezaket nitelikli görüşme yapacağına” inanıyor. “En yakıcı konu güvenlik değil ekonomi” Kıbrıs Rum Hükümeti ve Anastasiadis’i düşündüren en yakıcı konunun “Güvenlik” değil, tazminatlar çerçevesinde çözüm için nasıl para bulunacağı, yeni devlet sisteminin nasıl sürdürülebilir kılınacağı gibi ekonomik konular olduğunu yazan gazete, Anastasiadis’in BM Genel Sekreteri ile görüşmesinde bu konuyu yeniden gündeme getireceğini yazdı. Habere göre, Kıbrıs Rum Hükümeti ekonomiyi, "Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıslı Rumların, belki 2031’e kadar ayda 10 milyar Euro ödemeleri gerektiği ve çökme tehlikesi olduğu için” önemli buluyor. KKTC’nin istenilen verileri vermemesinden dolayı IMF ve Dünya Bankası’nın, çözümün maliyetine ilişkin rakam vermekte zorlandığını yazan gazete, mülklerin değeri konusunda rakam verilebileceğini ancak özellikle çözümden sonra bu değerler değişebileceğinden,  iki taraf ve hatta şahıslar arasında uzun ve zor yargı prosedürleri yaşanabileceğini vurguladı.